“Menim güççük cücelerim”
Öyle bir şarkı vardı hatırlar mısınız?
“Tarlalarda boy atasız,
Ananıza tez çatasız…”
Filan gibi mısralarla devam ederdi… Andıç medyası ve kadrolaşmış jakobenizm ile mücadele ederken aklıma hep bu türkü geliyor.
Fikrin en ufak kırıntısına hasret kaldığımız, iliğine kadar işlemiş klişelerin, tek tipçiliğin bayraklaştırıldığı ülkenin ‘efendim başka sorunlar dururken, nerden çıktı bu türban’ diyenlerin cıngılı olmalı bu türkü…Mesela şöyle bir mantığın ne kadar sakat olduğunu bilmeden kurgulayabiliyorlar: “Efendim bakınız işte, yapılan araştırmaya göre, örtünmeden dolayı üniversite okuyamayan kızların oranı yüzde 1 bile değil…”Eh be canım ağabeycim, kendi kazdığın kuyuya düşmüş olmuyor musun o halde?
Bu küçümsediğin ‘yüzde 1’lik kısmın korkusundan ülkeyi bir gerilim çanağına çeviren kim, sen misin yoksa kedi mi?
Bir cüce palavrası daha: Toplumsal mutabakat!
İlk bakışta afili, cafcaflı, janjanlı görünüyor değil mi?
“Efendim yasak kalksın diyoruz, ancak toplumsal mutabakat ile kalksın…”
Canımın içi jakobenlerim, özgürlüklerin kalkması için mutabakat filan aranmaz. Söz gelimi toplumun yüzde 1’ini bile oluşturmayan bir azınlığın, herhangi bir hakkını vermek için mutabakat ararsanız, bu ülkede azınlıkların esamesi okunmaz!
Hem bu yasağı hangi toplumsal mutabakatla koydunuz ki, kaldırılırken mutabakat arıyorsunuz?
Özgürlükler için değil, yasaklar için toplumsal mutabakat aranır…
Ha, ‘değil yüzde 46, yüzde 99 alsalar bile bu ülkeyi onların yönetmesine izin vermeyiz’ diyen jakoben kafadansanız elbette yapacak bir şey yok!
Ve fakat, kişisel anlamda inanca alerji duyanları anlamaya çabalamakla beraber, yaptıkları manipülasyon ve art niyetlerini midemin kaldırmadığını ifade etmek isterim. Geçtiğimiz gün bir öğretmenimiz bana mail atmış. Diyor ki: “37 yıllık öğretmenlik dönemimde hep çağdaş çizgide eğitim verdim, sizin gibi yazarları okudukça boşuna çabaladığımı düşünüyorum…”
Ülkenin kendi klişe genellemeleriyle bakıldığında hocamız ne kadar da haklı… Klişe mi, buyurun işte önceki gün cehaletin azgınlaştırdığı bir jakoben yazmış, ‘kapanarak özgürleşilmez…’ Özgürleşmeyi kılık kıyafette, dış görünümde algılayan bu zihniyete, pigmeleri en çağdaş ve özgür insanlar diye sunmakta sakınca yok o halde: Türkiye, Etiyopya olacaktır! (Pigme ve Etiyopyalılardan özür dileyerek tabii.)
‘Türban olayını kaşıyorlar, böyle bir sorun yoktu’ diyenlerin gözlerinde çok ciddi sorun olduğuna inanmaktayım. Tabii ki kendilerine göre sorun yoktur, olmayacaktır! İnancını yaşamayı yasaklayanların, olayı kaşıya kaşıya yaraya, ardından kangrene dönüştürdüklerinin kanıtı da vardır elimizde. Misal bir genç araştırmacı oturup Andıç Medyası’nda bir yılda yer alan köşe yazılarının bir istatistiğini çıkarsa da görsek!
Acaba kaç köşe yazısı inanç aleyhine ve dindar insanların rahatsız olacağı yazıdır? Din ve dindar aleyhine yapılan haberlerin rakamsal verisi ortaya çıktığında, kaşıyıcılar ve yarası olanların tablosu ortaya çıkacaktır eminim.
Bir başka palavra: Ekonomik sıkıntı devam ederken bu türban çabası niye?
Allah Allah! Kimse ‘sadece türbanla uğraşılsın’ demiyor ki! Bir yandan özgürlükçü yasalar çıkarken, ekonomiyi askıya alanlar mı var? Bu milletin hepsi o cücelerden midir ki, sadece aklına sapladığı dogmayla uğraşsın, başka her şeyi ikinci plana itsin…
Ah ne diyordu baştaki şarkı; cük cük cücelerim, menim güççük cücelerim!
NOT: Tam yazıyı noktaladığımda ‘Biz kaç kişiyiz’ diye bir siteye girdim. Manzara gerçekten inanılmaz. Ancak gelecek yazıya detaylı şekilde alabiliriz.
11 Şubat 2008, Pazartesi